
Şile escort Ayten, Şile’nin Kabakoz köyünde, denize bakan taş duvarlı eski bir evde yaşıyordu. Ev, annesinden kalmaydı. Duvarları yosun tutmuş, çatısı rüzgârla uğuldayan cinstendi. Yalnız yaşıyordu. 56 yaşındaydı ama aynaya her baktığında, yılların çoktan geride kaldığını değil, içinden geçtiğini hissediyordu.
Ayten’in hayatı boyunca peşinden koştuğu tek şey huzurdu ama her durağı ona gürültüyle geri dönmüştü. Gençliğinde kısa süren bir evlilik, ardından İstanbul’da geçen yoğun, yorgun yıllar… Uzun zaman önce geride bırakmıştı her şeyi. Geriye sadece bir kimlik, birkaç sandık anı ve bir çift deniz ayakkabısı kalmıştı.
Şile escort Köye döndüğünde, “Artık burada kimse kalmaz,” demişlerdi. Oysa Ayten, kalabalıklardan kaçarken köhne bir yalnızlığa değil, bir çeşit yeniden başlama umuduna sığınmıştı. Gündüzleri denize iner, ayağını kuma gömerdi. Kimseyle konuşmaz ama herkesi dinlerdi.
Tahta Bankta Paylaşılan Sükût
Bir sabah sahilde yürürken yaşlı bir adam gördü. Eskimiş bir mont, bastonuna dayanarak denize bakıyordu. Selamlaştılar. Adam, “Burada kimse uzun durmaz,” dedi. Ayten gülümsedi, “Ben kaldım,” dedi. Adam da gülümsedi. O günden sonra her sabah aynı saatlerde sahilde buluştular. Konuşmazlardı genellikle. Bazen kısa cümleler, bazen sadece denizin sesi.
Günlerden bir gün adam gelmedi. Sonra bir hafta daha… Ayten, endişelenip köy kahvesine sordu. “Haftasonu fenalaşmış, çocukları gelip almış,” dediler. “Artık burada değil.”
Ayten sahile döndü. Adamın oturduğu yere, kendi elleriyle bir tahta bank koydu. Üzerine küçükçe kazıdı:
“Bazen sessizlik, iki insan arasında en sağlam köprüdür.”
Bank, Şile’nin rüzgârında, yağmurunda, güneşinde kaldı. Ama Ayten, artık her sabah oraya oturduğunda yalnız olmadığını hissediyordu. Çünkü bazen kısa karşılaşmalar, uzun yalnızlıkların yükünü hafifletebilirdi.